16 Nisan 2013 Salı

~Ah insanlar..

Selam.

Ben Boğaçhan Nakman,

Bazılarınıza göre aciz bir insan müsfettesi, bazılarınıza göre Tanrı'yım. Beni yeterince tanıyanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır. Gelelim konumuza, hadi.

İnsanların hayatında çok kısa süreli var olduğum doğru. İstemli veya istemsiz, gizemli veya çuvallayarak hayatlarından ayrıldığım olmuştur zaman boyunca. Olay bu değil ancak. Vazgeçemediğim varlıklarsınız hepiniz. İçimde var olduğumdan beri gösteremediğim, biriktirmek, bastırmak zorunda olduğumdan dolayı gösteremediğim bir sevgi var. Evet sizin için hepsi. İçin-di. Size sevgi göstermek zorunda olmadığım halde, her birinizle mutlaka ilgilendim her zaman. Kesinlikle zarar verme isteği gütmeden sadece saf sevgimle yaklaştım her zaman sizlere. Her zaman olmasa da ne zaman ihtiyacınız olsa orada oldum, istisnasız. Hep bir telefon, bir otobüs uzaklıktaydım her biriniz için, bazılarınız için hayat düzenimi dahi değiştirdiğim zamanlar hatırlamıyor değilim hani. Fakat daha önemli ve derin bir konu var. Tamam, bu kadar değer verdim, sevdim, her zaman sizin için -fark ettirmeden- koruyucu bir melek olarak oradaydım. Ancak.. Karşılığında ne aldım? Hadi, biraz da bu konu hakkında konuşalım.


Hadi ama, hiç bir zaman karşılık beklemediğimi hepimiz biliyoruz. Bahsetmek istediğim sadece bana nasıl davrandığınız. Ufak örnekler vereyim. Buyrun;


Zor zamanlar geçirdim. Psikolojim altüst oldu. Başarabileceğim hedeflerden vazgeçtim. Sorunlar yaşadım. Ailemi kaybettim. Kişiliğimi sarstım. Zihnimi bulandırdım. Alkol bağımlısı, daha kötüsü uyuşturucu bağımlısı oldum. Adamlığımı kaybettim. İmkanlarımı da.


Saymak gerekirse hayli fazlasını sayabilirim daha. Ancak bu yazının amacı ne kadar düştüğümü değil, nasıl gördüğünüzü açıklığa kavuşturmak.


Yukarıda anlattıklarımın hepsi, sadece yaşadığım ufak sorunlardan dolayı yarattığım dünyanın içerisinde geçen gerçek olmayan olaylar dizisiydi. Aydınlanmak, temizlenmek ve gerçekten düşünebildiğini fark edip realist yaşamak, olması gereken bir eğitimin sonuçları sadece.Yazıyı ise çok uzatmadan bitireceğim, tavlamaya çalıştığım bir kız ya da etkilemeye çalıştığım insanlar yok artık. Eh, şu ana kadar anlattıklarımı okuyan insanlar beni aciz olarak görüyor olabilirler. Beni tanıyan o sayılı bir kaç insana ise tek bir cümle yeterli olacaktır eminim..


"Merhaba, geri döndüm.."


Boğaçhan Nakman

21 Kasım 2012 Çarşamba

~Gitmek..

"Yapabileceğin en kolay şeydir, dertler boyunu aşmaya başlayınca. Ancak unutma, her gidiş zorlu bir başlangıçtır.."

Demişim bir aralar, arkamda bıraktığım onca insanın kalbini umursamazca kırmanın vermesi gereken pişmanlığı hissetmeden. Kim bilebilirdi ki, bir gün kaybettiğim tüm duygularımın karmanın onlara verdiği yetkiye dayanarak, acı vermek için geri geleceklerini. Elbette. Sanıldığı kadar duygusuz bir insan değilim. Bunu söylememdeki amaç, hala yanımda, hala benimle bu zamana kadar gelmiş insanlar harici kalan, arkamda bırakmak zorunda kaldığım, bazen isteyerek yaptığım kişilere bir umut olsun diye seslenmek aslında.

"Uzun bir yolculuğa çık, seni bekleyen sadece yeni bir hayat olacaktır.."

demiştim üstelik bir yazımda da. Ne çok eskileri andım öyle, değil mi? Şimdi dönüp baktığımda pek de "gidememişim" gibi geliyor. Ancak emin olduğum bir şeyler var. Kesinlikle aynı yerde değilim.. Bir soru ortaya çıkıyor bu yönden bakarsak eğer. Gitmek, bir doğru üzerinde ilerlemek midir, yoksa ilerlemesek de bulunduğumuz noktadan ayrılmak mı?
Gelgelelim insanlar "gitmek" kelimesini ilerlemek, daha iyi yerlere gelmek, belki gerilemek olarak düşünüyor. Bilinen şey, insan mantığının şu an ki "kendini eğitme seviyesinde" sadece tek boyutlu olarak kaldığıdır.
Bilinmeyen ise, mantığın maddesel üç boyuttan bile daha çok boyuta sahip olabileceğidir. Gerçeği söylemek gerekirse, biz insanların bilmesi gereken ancak işlerine pek de yaramayacak olguları gereksiz görme alışkanlıkları vardır. Gitmek ve ilerlemek arasındaki farkı anlatmak, insanlar açısından pek de yararlı birşey olmayacaktır aslında.

Ne derler bilirsin, "İnsanın bildiği kendi doğrusudur."

"Gelecek, tanıştığın insanlarla değil, arkanda bıraktıklarınla şekillenir."


Doğru söylemiş, paketindeki sigaralar değil, içtiklerindir aslında ömrünü kısaltan. Tabi, aranızda vardır bazı zeki insanlar "Paketteki sigaraları da içmeyecek miyiz nasılsa?" diyebilecek. Fark şudur, elindeki sigaradan sonra sigarayı bırakabilirsin ancak,, içtiği sigarayı geri çıkarabilen insanlarla tanışmadım, henüz. Ancak, bir istisna vardır geleceğinin sabit kalmasını sağlayabilen. Ya o çok sevip, istesek de geride bırakamayacağımız, bıraksak da unutamayacağımız insanlar? Eski aşklar, yakın arkadaşlar, aileler..

"Hayatını kaybetmeden, yeni bir hayat hayalden başka bir şey değildir.."

Bahsedilen ölmek olabilir belki. Paradoks yaratan karmaşalara girmemek için bu ihtimali es geçeceğim tabi ki. Belki de bahsi geçen "kaybetmek" bahsettiğim o sabit insanlarla ilgiliyse? İşte, emin olabileceğimiz sayılı şeylerden biridir bu. Gerçekleşen bu travmalar, kayıplar, geride bırakmalar değil geleceği, insanı kökten değiştirebilecek durumların toplamına bile tekabül edebilir. Yıkıcı, bir o kadar da yenileyici bir olaydır bu. İronik ancak gerçek..

Gerek ilerlemek, gerek değişmek, gerek gitmek, gerek yazmak, gerek çizmek.. Hepsi bazen tek çaresidir insanın,

"Daha güçlü ve bilinçli olmak için.."
Boğaçhan Nakman

17 Kasım 2012 Cumartesi

~Paylaşmak..

"Paylaşmak insanlarla bildiklerini, seni var edebilecek yegane olgudur, yeterince biliyorsan eğer.."

Bazen insanları kazandırır sana paylaşmak. Bazen küstah, kendini bilmiş durumuna düşürür seni. Güçlü ancak çok yönlü bir silahtır bilgiler. Kullanacağın yeri bilmemek, aslında birşey bilmediğini kanıtlar bazen. Yani, önemli olan bilgi değil, nerede kullanacağını bilmektir aslen. Bazı durumlar hariç tabi. Kaçırdığın fırsatlar hani..

"Bildiklerini ortaya dökmekten asla çekinme, sonucu ne olursa olsun, bu seni mutlak doğruya ulaştıracakdır. En azından senin doğrularına.."

En azından senin doğrularına.. Yorulduğun hayatın seni taşıyıp fırlattığı en yakın köşeye yani. Elbet, taşımaz seni hayat istediğin yere üzerinde onca yük varken. Çabalayıp tırnaklarınla tutunmadığın o hayat fırlatır atar seni kenara ve işin garip tarafı hissetmezsin de kullanılıp atılmış gibi, "Benim seçimlerimdi yaptıklarım, sonucuna göğüs germek zorundayım." diyebilecek cesareti bulursun kendinde. Neden peki? 

"Paylaşmadığın bilgilerin, zaman gelir, insanlardan kıskandığın için onları intikam alırlar senden.."

Doğru mudur? Tartışılır. Realist insanlar için gerçek bir dayanak noktası değildir bu elbet. Ancak bizler için? Kesinlikle doğrudur. Soyut ya da somut bütün kavramlar Tanrı'nın isteğiyle intikam alabilirler bizden istedikleri zaman. Pek oturmaz aslında istedikleri zaman demek onlar için. Soyut kavramlar gerekli olmadıkça kötü sonuçlara yol açmazlar insan hayatında elbet ki. Ancak ya gerekli zamanlara yakalanırsak?

O zamana değinirsek, diyebileceğim tek söz, bunu hak etmiş olduğunuzdur. Bildiklerinizi bir insana karşı kullanıp, onu etkilemez, onu çıkmaza sokmazsanız eğer, olabildiğine, sonuçlardan sorumlu olursunuz demek olur bu. Söylediklerim belki anlamsız geliyor olabilir ancak doğru bildiklerimi paylaştığımdandır sizinle. Zihnimin derinliklerine inmek ve belki bazı şeylerden yardım almak zorunda kalabilirsiniz söylediklerimi anlayabilmek için..

"Fırsatını bulamadığında, paylaşamadıkların sana karşı çıkar mı acaba? Sorulması gereken sorulardan biri değil midir bu?"

Mantıklı bir bakış açısı değil mi ki? İçten gelen, sorulması gereken sorulardan biridir dediğim gibi. Eski köye yeni adet getirmeden -öyle görünse bile- sorulabilecek şeylerden biridir bu. Suskunluk zincirlerini kırıp atmanın yolu olarak sormuyor muyuz bu soruları zaten? Kesinlikle öyle.

"Ne kadar bilirsen bil, bildiğin karşındakinin anladığı kadardır.." 

Demiş şair. Haklıdır da. Bu ise benim, bildiklerimizi söyleyeceğimiz yeri bilmemiz gerektiği kanısını olabildiğince destekliyor sanırım. En azından öyle düşünüyorum. Katınılası olması da kaçınılmaz aslında. Yapmamız gereken tek birşey var, bana sorarsanız eğer..

Bilmek, bildiklerimizi insanlara sunabilmek, istemeseler de bunun için savaşabilmek, direnmek ve yazabilmek..

"Daha güçlü ve bilinçli olabilmek için.."
Boğaçhan Nakman

20 Ekim 2012 Cumartesi

~Sakin bir gün..

"Elinde olan şeylerin aksine koşmamak sana sadece huzur ve refah getirir."

Belki. Ancak gerçekleştiremeyeceği bazı olgular yok değil. Hani birilerinden kurtulup, tek başına -belki hayatının aşkıyla- ıssız bir yerlerde yaşamak hayali vardır ya insanlarda. Bu tarz birşey anlatmak istediğim. Kimsenin gözü önünde olmadan, gizli ve hayatını gözden uzak saklı bir mabet edasıyla yaşamak ne kazandırabilir ki insana? Sakin bir hayat. Nereye kadar?


"Hayat nefes aldığınız değil, nefesinizi kesen anların toplamıdır.."


Doğru. Niye peki sakin bir hayat? Şehrin gürültüsünden ve insanlardan mı sıkılıyoruz yoksa kendimizden mi? Sorulması gereken sayılı sorular vardır derim hep, bu onlardan biridir işte. Bir insan neden kendinden, türdeşlerinden, ırkından kaçış arar hep? Cevabı basittir. Uygulaması ise bir o kadar zor. Çoğu filmde ve kitapta -genellikle sıkıcı eserlerdir- sakin ve insanlardan uzak bir hayat süren kişiler anlatılır. Kaybedecek hiç bir şeyi olmayan ya da var olan herşeyini kaybetmiş insanların hayatları konu alınmaz mı? Lafı fazla dolandırmamak gerekirse eğer, sakin bir hayattan sıkılır insan. Yaşanılan şehir stresinden bir nebze kurtulmak isteyen insanlar tarafından kurulan sadece hayal olarak kalabilecek düşüncelerdir ancak hepsi. Varlığını ve içinde olduğu varoluşu reddedemez çünkü insan..


"Varlık denilen soyut düşüncenin bağlamadığı şeyler vardır.. Düşünceler."


Katılınası bir düşünce. Bunca umutsuz hayali de açıklar bu durum. Söz gelimi düşüncelerden bahsetmiyorum asla. Farkında olmaksızın insanlığı inandırdığınız ve normal karşılanmasını sağladığınız düşünceler söz ettiğim. Bir çok örnek verilebilir bu düşüncelere. Yaradılışının aksine sarı saçlara sahip olmak, Tanrı'nın sana bahşetmediği özelliklere sahip olmak gibi açıkcası insanlardan bizi farklı kılacak düşüncelere elbet sahibiz. Nereden nereye, değil mi?


Kısacası, sakin bir hayat için düşüncelerimizi değiştirmek, hayallerimizi ve elimizden gelenleri gözden geçirmek gibi bir kaç zorunluluğumuz var. Asıl soru ise şu;


"Hayatındaki temeller olan bu kavramları değiştirdikten sonra, aynı sakin hayatı isteyip istemeyeceğine emin olabilir misin?"


Sanırım hayır. Sanırım diyorum, çünkü gördüğüm bir çok insan tipi genelde halkın "nato mermer-nato kafa" dediği cinsten. Ayrıca çelişkiler de söz konusu şu. Country müzik dinleyip, sakin bir hayat isteyen insanları örnek verebilirim aslında. Sevdiği, benimsediği, -belki- özümsediği müzik tarzı aşk, macera ve yeri geldiğinde isyan barındırıyorken, bir çöl kasabasında "sakin bir hayat" sürmek isteyen türdeşlere sahibiz, evet. Bunları saatlerce örnekleyip, farklı karakterleri önüne serebilirim ancak, farkında olduğun şeylerin yanında hayli gereksiz kalacağından da adım kadar eminim.


"Sakin" bir hayatı kötülemek niyetinde değilim. Sadece 21. yüzyılda yaşayan insanlar için pek olası olmadığından bahsediyorum. Biraz konuşma çerçevesini değiştirmem gerekecek ama kapitalist bir insan topluluğu -üzgünüm ancak- pek de gerçekleşebilecek hayaller klasmanında yer almıyor açıkcası. Demem o ki, biz hayalperestlerin yapabileceği sayılı bir kaç şey kalıyor bu durumda. Hayallerimiz için durmadan çabalamak, yazmak ve kendimize, hayallerimize ihanet etmeden sonsuza dek sürse dahi savaşmak..


"Daha güçlü ve bilinçli olmak için.."

Boğaçhan Nakman

19 Ekim 2012 Cuma

~Merhaba.. Tekrar..

"Herkese bir açıklama borçluyum, çünkü saklayacak hiç birşeyim yok.."

Evet.. Susarak bir yere varamayacağını, ne olursa olsun asla da susmaman gerektiğini anlatacağım bu yazıyla.. Ne olursa olsun. Yaşanılan onca şeye rağmen, insanları tanıyamayacağını söylüyorum sana, evet.

Düşün biraz, tüm hayatını, yaşadıklarını belki yaşayacaklarını, yaşaman ya da yaşamaman gerekenleri.. Hak ettiklerini, etmediklerini, söylemen gerekenleri, söyleyemeyeceklerini.. Sana tek bir hikaye anlatacağım bugün, eğer yeteri kadar sabırlıysan. Onca şey yaşadım, hayatımı tekrar düşününce, yaşadıklarımda büyük hatalar buldum, zaafım olan ve gerçekten bana yararlı olmayacak yanlış şeyleri tercih ettiğimi anladım. Bugün yaptığım, bütün bunlarla yüzleşmek. Saçma ve pek konusu olmayan bir yazı bu. Sadece tekrardan merhaba demek istedim, buraya döndüğüm için. Belki çoğu insan okumayacak bile, içinde bulunduğum karamsar karakterin farkına bile varmayacaklar, evet. Ancak sen.. Sen hepsini biliyor olacaksın önündeki birkaç dakikanın sonunda..

"Uzun bir yola çık.. Sonunda yeni bir hayat seni bekliyor olacak.."

Tabi, vazgeçmemek zorundasın hayatından, nasıl hatalar yaparsan yap, ne söylersen söyle, ne düşünürsen düşün. O ringe çıktığında, geri dönemeyeceğinin verdiği farkındalıkla vazgeçmeyeceksin. İnsanlar ne düşünürse, ne söylerlerse söylesinler. Her zaman tek başına olduğunu da unutmayacaksın ancak. Düşmemek için arkadaşlara, sevgililere ya da ailelere ihtiyacın yok. Ne olursa olsun, ne yaparsan yap her zaman yalnız kalacaksın. Bu söylediğim kesinlikle karamsarlığımın bir göstergesi değil, düşün. Sesinin çıkmadığı, yetmediği yerlerde kendi kendine konuşacaksın, gücünün yetmediği yerde, gücü içinde bulacaksın, bunları başkalarıyla yapamayacaksın.. O yüzden teksin, o yüzden sen sana yetersin. Bu söylemek istediğim. Farkındalığına vardığım sayılı şeylerden biri bu da. Kendimi buraya vermek benim için gerçekten kolay değil çünkü. Yapabileceğim, elimden birşey gelmediği zaman, herşeyi insanların yüzüne söyleyebilmek için burada oluyorum. Bahsedeceğim küçük hikayeye geleyim..

Aslına bakarsan, anlatacağım bir hikaye yok senin için. Sadece sana iki farklı yolda bazı şeyler açıklayacağım. Birincisi olabildiğine basit; "Eğer, bütün bu yazıyı, o hikayeden ders çıkarmak için okuduysan, tam anlamıyla çaresiz ve aciz bir durumdasın..". Tabi, ikinci olarak da şunu söyleyebilirim; "Eğer, sadece devam edecek cesareti kendinde bulup, bana değer verdiğin için buradaysan, seni takdir ettiğimi söyleyebilirim..". Özellikle, seni kutlarım. Tekrar bu yazıyla aranıza döndüğüm anda, bu zevki benimle paylaşıyorsan, bütün yazacaklarım senin için olsun, nice uzun yıllara adım atacağız seninle..

Ancak, tek önemli olan bu değil, aslen en önemli olan da bazen herşeye tekrar başlamaktır ya, hiç susmadan insanlarla konuşarak anlaşmaya çalışmak, onları tanımak.. Ne olursa olsun vazgeçmemek, durmadan yazmak hani..

"Daha güçlü ve bilinçli olmak için.."
Boğaçhan Nakman

~Beklenti..

"Gerçekçi ol.. İmkansızı iste.."

Hangi konuda, Che? Gerçekçi olalım hadi birlikte. Sana alışmış, bağımlılık yaptığın insan seni ne kadar sevebilir? "Gerçekçi ol.. O'nu iste?" kolaysa tabi. Birşey söyleyeyim, değil. Uzun uzuna anlatabilirim bunları. Susmadan. Bir sigara yakar ve dumanıyla birlikte, burada saatlerce kendi dumanımda boğulabilirim. Hak ediyorum çünkü, benim yazabilmem için, acı çekmem gerek. Yazabilmem için, birşeylerin olması demek bu..

"İmkansız diye birşey yoktur.."

Ölmemek. Kaçınılmaz son. Kimsenin kandıramayacağı keskin zeka..
Ancak ne var biliyor musun, bazen kandırabileceklerinin yanında, kandıramayacakların gerçekten devede kulak kalıyor. Tüm insanlık, tüm yaradılış önünde diz çökerken, sen ölümün önünde diz çökmek zorunda kalıyorsun, bu gerçekten acı verici. Ne kadar aciz olduğumuza bak. Farkındayım, bu sıralar cesaretlendirici konuşmalar yapamıyor, olabildiğince kolaya kaçmaya çalışıyor olabilirim.. Ancak bu karşımdaki kişiyle alakalı sadece. Değişirse, değişiyorsun..

"Verebileceğin en büyük karar, seni en çok zorlayabilecek karardır.."

Kararlar bazen gerçekten zorlayıcı oluyor insan hayatında. Olağandışı konularda, olağan kararlar vermen gerekebilirken, basit bir tercih için günlerce kendini yok eden bir hal alabiliyorsun kolayca. Beklentiler devreye giriyor da diyebiliriz aslında değil mi? ..

Bütün gün boyunca beklediğin bir telefon olabilir bu, istediğin kişiden görmeyi umduğun ufak bir ilgi kırıntısı belki, belki de herşeyin yoluna girmesi için verdiğin çabalara karşı atılmış minik bir adımdır beklenti dediğin, ya da öyle adlandırdığın şey. Garip, ki sen o kadar uzun bir bekleyiş süreci içinde kendi kendini bitirir ve sürekli birileri tarafından düşünmeye sevk edilirken, o'nun ne yaptığı, kiminle konuştuğu, kimlere ilgi gösterdiği hakkında hiç bir fikrin olmaz. Canını sıkar, keyfini bozar bu durum, uzun lafın kısası. İyi hissetmezsin kendini, yaptığın şeylerden zevk almazsın ve aklına tek bir soru gelir..

"Madem böyle olacaktı.. Neden tekrar.. Neden..?"

Sorduğun bu basit soru, değersiz hayatın boyunca doğru sorulan o nadir sorulardan sadece biridir işte. Ancak, durum o ki hiç bir cevap bulamazsın, hiç bir cevap alamazsın da karşındaki kişiden.. Yeri gelir, seni umursamaz, orada olduğunun bile farkına varmaz belki, belki isteyerek yapar bunu. Ve sen ki, sadece o özlediği zaman değerlisindir o'nun için. Sadece o özlediği, ilgi göstermek istediği zaman oradasındır. Ki, kişinin farkına varmadığı şey ise şu, "Ne olursa olsun, o geri döndüğünde oradasındır..". O'nun gözden kaçırdığı ufak bir kısımdır ve düşünmez bile bunu, düşünmeye gerek duymaz hatta. Küçük birşeydir çünkü bu o'nun için..

Toparlayacak olursam, sen sürekli canını sıkan beklentiler içerisindesindir, ancak durmadan birşeyler için çabalarsın, o "belki"farkına varır diye sürekli denersin, birşeyleri iyiye dönüştürmek için.. Durmadan konuşursun, yeri gelir durmadan savaşırsın, durmadan o'nu düşünürsün belki, durmadan yazarsın ya hani..

"Daha güçlü ve bilinçli olmak için.."
Boğaçhan Nakman

~Yeni bir gün..

Çevremde hala insanlar var, evet. Çoğunu verdiğim bu büyük savaşta kaybetmiş olsam da, yeni bir güne başlayacak gücüm var.

Evet, yeni insanlar var artık yanımda. Garip olan ise, büyük bir sınav telaşı içerisinde olmama rağmen bunları yazabilecek ve arkadaş edinebilecek vaktim olması. Sanırım bu bir çeşit özrü yaşadığım hayatın. Neden sence? Niye özür dilesin ki hayat basit bir insandan? Kutubun keskin soğuğu gibi duygulara sahip olan hayat, neden yapsın bunu?

"Gerekirse, hayatını harcayabileceğin bir savaş ver. Mutlak zafer ve yeni bir hayat seni bekliyor olacak."

Doğruluğu tartışılır mı bilmem, anlatayım. Hayatın basit değil tabi, benim büründüğüm onca hayat gibi. Korumak için bir şekilde çabalar ve her ne olursa olsun kaybetmek istemezsin. Ancak düşün ya bütün herkes üzerine gelirse, hayatını kaybet diye? Nasıl kafa tutarsın onca insana?

Zamanlar boyu, nereden geldiği, ne donanmayla, ne zaman, ne yapacağı belli olmadan onca zırhla süvariler gibi üzerine saldırmaya hazır bu insan ırkından nasıl kurtulursun? Birşeylere ihtiyacın olur genelde, evet. Silahlanman gerekir bazen, en barışçıl insan olsan dahi. Yeni bir günü, yeni bir hayatı yaratabilmek için kişilik avına girersin bazen. Farklı bir rol bürünüp, o süvari birliğine sızman gerekir. Nasıl mı?

"Bazen bir şeyi saklamanın en iyi yolu, onu ortalık bir yerde bırakmaktır.."

Bunu kendine uygulayarak evet. Bir benlik yaratıp insanları etkilersin, seni seven, sana değer veren insanlardan güç alarak. Seni sevenler, yardım edemeyebilirler, güçlü olmayabilirler. Ancak onlar ne kadar güçsüz olursa olsun. Kaybetmezsin. Kahraman olarak bazı şeyleri göze alıp daha fazla savaşırsın. İşte, bazen av bu olur. Bu işin arkasından farklı bir karakterle, düşmanlarına yaklaşırsın..

"Barbarlık ve hainlik bu!" diyenleri duyar gibiyim. Evet, böyledir de bu. Doğanın kanunlarına göre yaşar her insan, sen neden onlardan biri olmayasın ki? Şanslıysan, iyi biri olup şu yüce Tanrı'nın sana yardımcı olacağı günü bekleyebilecek kadar uzun yaşarsın. Bana kalırsa, Tanrı'n, sensin. İster ve savaşırsan, alamayacağın şey, kazanamayacağın savaş ve yaratamayacağın bir hayat kesinlikle olmaz. Sadece direnmesini, acı çekmeyi ve intikam almayı iyi öğrenmen yeterlidir. İşte o zaman bulacaksın uğruna hayatınızı feda edebileceğin bir savaş.. İşte o zaman kazanacaksın.. Kazandığım büyük savaşların arkasındaki güçlü yan budur, şu anda böyle olmamın nedeni de. Bazıları ucube der, bazıları kahraman. Ancak kendim ve güçlü olduğumu bilmenin onuruyla girerim savaşlarıma. Sen de kazanabilirsin.. Deneyerek, tırnaklarınla kazıyarak, birşeyler elde edebilirsin..
Tabi o zamana kadar, durmadan, yorulmadan, vazgeçmeden..

Zorla haddini, elinideki tüm güç ile..
Boğaçhan Nakman